Gözden kaçırmayın

Artvin'de Kitap Kafede Artvin'de Kitap Kafede "Soru Sorma Günü" Etkinliği Düzenlenecek

İzmir'in Karataş semtinde yükselen Tarihi Asansör, 1907 yılında inşa edildiği günden bu yana sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda kentin çok kültürlü yapısının ve bu yapının mutfağa yansımasının simgesi olmuştur. Yahudi ve Türk toplumlarının yüzyıllardır iç içe geçen ortak yaşam kültürü, bu semtin fırınlarından yükselen kokulara ve avlulardaki fısıltılarla aktarılan tariflere sinmiştir.


Bir Dostluğun Mühendislik Harikası: Asansör'ün İnşa Hikayesi
Tarihi Asansör'ün hikayesi, bir dostluk ve toplumsal dayanışma öyküsüyle başlar. 1907 yılında İzmirli Yahudi iş insanı ve hayırsever Nesim Levi Bayraklıoğlu tarafından inşa ettirilen asansörün yapılma nedeni, üst semtte yaşayan Devidas ailesinin reisinin, 155 basamaklı dik merdivenlerden düşüp ayağını kırmasıdır. Alt semtte yaşayan dostu Nesim Levi, bu olayın ardından harekete geçerek Avrupa şehirlerinden esinlenen asansör kulesini yaptırmıştır. Asansör, 1942 yılına kadar elde ettiği geliri Karataş Musevi Hastanesi'nin giderlerini karşılamak için kullanılarak topluma hizmet eden bir hayır kurumu işlevi de görmüştür.


Kortejolardaki Ortak Mutfaklar ve Lezzet Alışverişi
Asansör'ün bulunduğu Karataş ve çevresi, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında İzmir Yahudi cemaatinin önemli bir yerleşim bölgesiydi. Bu bölgede, özellikle yoksul Yahudi ailelerin bir arada yaşadığı, avluları, mutfakları ve tuvaletleri ortak kullanılan "kortejo" adı verilen yapılar, komşuluk ilişkilerinin ve yemek tariflerinin paylaşımının en yoğun olduğu mekanlardı. Bu avlulardaki ortak mutfaklar, farklı kültürlerin yemek alışkanlıklarının birbirine karıştığı, tariflerin "fısıltıyla" aktarıldığı sosyal alanlardı. Türk, Yahudi, Rum ve Ermeni komşular arasında bayramlarda ve özel günlerde yapılan yemek ve tatlı ikramları, lezzetlerin karşılıklı olarak evrilmesine olanak sağlıyordu.


Boyozdan Zeytinyağlılara: Ortak Mirasın Lezzet Sembolleri
Yahudi ve Türk mutfak mirasının ortaklığı, en belirgin şekilde Sefarad Mutfağı'nda görülür. 1492'de İspanya'dan Osmanlı topraklarına göç eden Sefarad Yahudileri, beraberlerinde getirdikleri zengin mutfak kültürünü İzmir'e taşımıştır. Bu kültürün en bilinen örneği, İzmir'le özdeşleşen boyozdur. Boyozun kökeni İspanyolcadaki "bollos" (küçük somun) kelimesine dayanır ve zamanla kentin tüm sakinleri tarafından benimsenerek sembol lezzetlerden biri haline gelmiştir. Boyozun yanı sıra, kabak kabuklarından yapılan "kakarikas/encinaras", şerbetli cevizli kurabiye "travados", patatesli ve peynirli "börekitas" ve Sefarad usulü zeytinyağlı sebze yemekleri bu ortak mutfağın diğer önemli örnekleridir.


Kaybolan Mirası Yaşatma Çabaları
20. yüzyılda yaşanan göçler nedeniyle İzmir'deki Yahudi nüfusunun önemli ölçüde azalması, geleneksel yemeklerin günlük hayattaki varlığını ve kuşaktan kuşağa aktarımını zayıflattı. Akademik çalışmalar, İzmir Sefarad mutfağının kaybolmakta olan bir kültürel değer olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak son yıllarda, İzmir Jewish Heritage Project gibi girişimlerle sinagogların restorasyonunun yanı sıra, Sefarad mutfağı, müziği ve kültürü üzerine çalışmalar yapılmakta, somut olmayan kültürel miras kayıt altına alınmaktadır. İzmirli Yahudi hanımların geleneksel tarifleri derleyerek kitaplaştırması da bu mirası yaşatma çabalarının değerli örneklerini oluşturmaktadır.